Subscribe

Dönüm Noktası - Kasie West || Okuma Etkinliği | Ön Okuma

4/30/2015, BY Unknown - Hiç yorum yok:

Herkese Merhaba :) İlk okuma etkinliğimle karşınızdayım. Etkinliğimizin ilk gününde bendeniz sizlere kitabımızın ön okumasını paylaşıyorum.
Aynı zamanda etkinlik boyunca neler yapacağımızı merak ediyorsanız takvimimize bir göz atın :)





Gülsima Aglama Ne Olursun | Ferhad Fani || Yalnızca Rabbine Yönel | Ömer Çoban

4/28/2015, BY Unknown - Hiç yorum yok:
Herkese Merhaba farklı bir konuya sahip kitap yorumlarımla geldim bu sefer.
Hayat yayınlarından çıkan yeni bir seri olan Aşkla Dokun Hayata serisnin iki kitabının yorumundan bahsedeceğim bugün size. 
İlk olarak çok severek okuduğum Gülsima Ağlama Ne Olursun dan bahsedelim.


Kadim sevdaların son emanetçisi, efsanevi âşıkların sonuncusu… Uzlethanesinde kırk asırlık çilesi hiç dolmayan, bir lokma, bir hırkayla ömür törpüleyen bir derviş… Hasretin beşiğinde tüm varlığı derd-i aşkla kundaklanmış bir çocuk… Kadim sevdaların son emanetçisi… Efsanevî âşıkların son mirasçısı… Ömrü, ikindiden akşama doğru akıp giden bir günün son demleri… Mirza… Ve aşkı Gülsima...


"Gülsima Ağlama Ne Olursun" baştan sona şiir gibi akan cümlelerle örülmüş bir aşk ve arayış romanı… Romanın başkahramanı Mirza'nın öyküsünde aşkı, ayrılığı, vuslatı ve insanı bulacağınız, bunların da ötesinde her satırında mutlaka 'kendinizi' okuyacağınız bir ayna...



Yazar | Ferhad Fani
Yayınevi | Hayat Yayıncılık
Sayfa Sayısı | 460
Fiyatı | t 18,00



"Aşk, Aşk" diye atmıyorsa bir yürek, insanın göğsünde yük değilde nedir?

Aşkı arayan iki kalbim hikayesi, yazdıkları şiirlerle aşkını anlatan iki gönül.Var olan ama bir türlü kavuşamayan aşka sahip iki yürek.

Biri rüyalarına giren hasretini çektiği adına "Hasret " dediği içten içe ona kavuşmanın özlemiyle yanıp tutuşan onu bitiren bir sevdanın arayışında olan bir adam...

Diğeri onu gördüğü andan beri aşık olan ama karşılık göremeyen, bunu kimseye anlatmayan sadece şiirlerinde dile getiren bir kadın...

Kitabımızın ana karakteri Mirza, kendisi genç bir üniversite öğrencisi, annesiz ve babasız büyüyen sadece ailesinden kalan son kişiye ablasına sahip olan karakterimiz.

Yazdığı şiirlerle adından çok söz ettirecek Mirza, zamanla şuan ki halinden sıyrılır ve kendini yazdığı şiirlerine adar. Yazar ve sadece yazar. üzerinden atamadığı bir türlü anlam veremediği bir boşlukta olan Mirzanın gözü artık yazdığı şiirlerden başka hiç bir şey görmez hale gelene kadar böyle devam eder.
Can dostum dediği aynı evi paylaştığı arkadaşı Emir her ne kadar onu konuşturmaya, neden bu hale geldiğinin sebebini anlamaya uğraşsa da Mirza artık içine kapanmıştır. İçten içe arkadaşını da üzdüğünü bilip buna da kahrolsa da elinden bir gelmediğine inanır. Üzülür, üzülür ama yinede onu rahatlatacak bir kaç kelime bile bulamaz.

Zaman geçer mevsim bile değişir ama Mirza aynı kalır. Bu hissettiği boşluk onu yavaş, yavaş bitirirken farkında değildir ama onu dönüşü olmayan bir yere doğru sürüklemeye başlar.
Mirza içine düştüğü durumu bile sorgulamadan kendi sonunu beklerken, farkında değildir ama bir köşede sessizce aşkını içinde yaşayarak onu bekleyen de vardı Gülsima.
Onunda Mirazadan pek farkı yoktur, Mirza anlam veremediği boşluğa yazarken o şiirleri Gülsima ise Mirza'ya olan sessiz aşkına yazıyordu satırlarını.

Mirza ve Gülsima'nın hüzünlü iç burkan sizi bu diyardan alıp çok başka yerlere sürükleyen hikayesini okumalısınız. Ben çok nadir bu kitapları severim çünkü bazıları gerçekten anlayamadığımız kadar çok kelime barındıran cümlelerle yazılıyor ve ne demek istediğini düşünene kadar konudan çok başka yerlere sapıyoruz.
Ama bu kitap akıcı ve anlaşılır dili ile sizi içinize alacak.

Keşke böyle bitmeseydi diyebileceğiniz bir kitap, ama buna rağmen yazılan sonla yetinmeye de öğreneceğimiz bir kitap. Bazen olabilecek en iyi son bu olurdu deriz ya işte o cümle bu kitaba göre.

Bazen huzur bulmak gerektiğine inanırım o zamanlarda da bu kitaplar gerçekten hoşuma gidiyor.Tek sorun o kadar hüzünlendim ki sonununda hiç beklemediğim bir sonla bitince çok ama çok üzüldüm. Çabuk ağlamış olmamın da yan etkilerini bir kitap da daha görmüş oldum böylece.

"Aşk derdinin lisanı,lugatı yoktur.Konuşmak ve yazmak sadece insanların dünyevi hayatını kolaylaştırmak için bir vesiledir. Eğer yazılacak ve anlatılacak olan aşksa,hasretse,çaresizlikse, bütün diller ve kitaplar bir adım arkasında kalır onların."





Kendini dünya cenderesine kaptırmış insanlara huzurun adresini gösteriyor.

Bilinenin arka perdesindeki bilinmeyeni keşfediyordum. Ona varmak sürecindeki yol, benim yegâne hikmetimdir, şaşkınlığımdaki aşkımdır, ayaklarımdaki kuvvettir, tahayyülümdeki yıldızlardır, bağrımdaki en kızıl, en alev, en can yakan ateştir.

Birikiyordu demlendiğim her insandaki kıssalarım, hikâyelerim, anılarım. Göz göre göre şahit olduğum trajediler, sol yanımda kesik, yitik, yetim ve öksüz izler bırakıyordu. Hepsini kederim gibi görüyordum.

Usul usul olgunlaşıyordum: Ve 'OL'uyordum. Karşılaştığım dramatik olayların üstesinden gelmek öyle zor gelmiyordu bana artık. Yeşerdiğim "hayat ağacı" vakti geldiğinde meyvelerini vermekten sakınmıyordu. Hak ettiğim gibiydi her şey!





Yazar | Ömer Çoban
Yayınevi | Hayat Yayıncılık
 Sayfa Sayısı | 336
       Fiyatı | t 17,00


Herkesin duymak istediklerini değilde olması gereken bilinmesi gerekenleri anlatan bir kitap.
Unuttuğumuz bir çok değerimizin farkına varmamıza sebep olan akıcı ve anlaşılır bir anlatıma sahip.Özellikle betimleme konusunda yazarı tebrik etmek istiyorum. Adım adım yönelmenin nasıl olduğunu merak ediyorsanız eğer kafa karıştırmadan yakın anlatıma sahip bu kitabı okuyun.

Ardında ne varsa geride bırakıp adım adım yavaş yavaş Rabbin'e yönelmek için yollara düşen bir karakterin hikayesi.
3 yıldır yılmadan bıkmadan daha fazla öğrenmek için devam eden yolcukla her anın her zamanın hikayesini heyecanla okuyorsunuz. Okurken hayatınıza değinen noktaları kaçırmıyor kendinizden bir şeyler bulmadan geçemiyorsunuz. Tek düze sizi bir amaca yönlediren bir hikaye değil, açık görüşlü, inançlarınızı kendinize göre yaşabileceğinizi anlatmayı amaçlayan bir hikaye. Yargılanmadan dışlanmadan yaşamanın cesaretini veren bir anlatıma sahip. Bizim bir birinize yaptığımızı kötülükten daha fazla ne olabilir ki. 
Bu benim aklımda kalan en güzel şeydi, insana insandan başka kim daha fazla kötülük yapabilir ki.

Tam yerine değinen tespitlerle, unutamayacağınız hikayelerde dolu bir kitap. Karakterin yeni insanlara tanışmasını, yaşadıklarını gördüğü öğrendiği yalnış doğru her şeyi nasıl konu aldığını sizde bir şeyler hissederek okuyacaksınız.

"Gerçeğin hakikatine aşkla dokunmak, kederi, ıstırabı, yazgı olarak kabul edip kucaklamakla gerçekleşir. Selam olsun benliğin devrimine, selam olsun nefsini dizginleyenlere."

"Herkes hayat  ağacının bir dalına tutunarak kendine en uygun yolu seçip, ayak durmaya çalışmaktır."

Hayat yayınları herkese Aşkla Dokun Hayata diyerek okuyucularla buluşuyor.
Aşkla Dokun Hayata serisi ile okuyuculara aşkın ayrılıktan kavuşmaya, hüzünden coşkuya kadar tüm duygularını taşıyan bir yolculuğa çıkarıyor.

Aşka Dokun Hayata Serisi:
Bana Aşkımızı Anlat

Aşk-ı Rana
Yalnızca Rabbine Yönel
Gülsima Ağlama Ne Olursun

İçlerinden ikisini okudum ama Gülsima Ağlama Ne Olursun'a bayıldığımı söylemeden geçemem :)
En kısa zamanda diğer kitaplarını da okumayı umuyorum arada huzurlu bir şeyler okuma ihtiyacı hissediyor insan.
Sizde Hayata Aşkla Dokunmak istiyorsanız kitaplara bir göz atın derim ben :)




KGBT - RKBT || Hilekar - R.Gaye Önel | 1.Gün | Yorum

4/27/2015, BY Unknown - 1 yorum:






"O kız bir avcı. Minik, hırçın, şeytanı bile baştan çıkarabilen bir baş belası. Ondan kurtulmalıyım, bu taş kalbimde bir ateş yanmadan onu yok etmeliyim. Ağabeyimin yaptığı hatayı yapmayacağım. Hiçbir dişi için değmez. Sıradaki veliaht benim ve kral olacağım."


Aidanhell

"Aidanhell kana susamış kaçığın teki. O kadar karanlık bir ruhu var ki onu durmadan tekmelemek istiyorum. Onunla beraber olduğum her saniye cehenneme bir adım daha yaklaşıyorum. Ama yine de ondan korkmuyorum



Ben... Sanırım...Ona alışıyorum. Bu vazgeçemeyeceğim kadar yakıcı bir ateş. Şeytanımın derin kahverengi gözlerinde bazen kurtuluşumu görüyorum. Ama biliyorum, gerçeği öğrendiğinde beni affetmeyecek. Kim bir hilekârı affedebilir ki?"

Cassie






Herkese Merhaba...
Bambaşka bir şeyle karşınızdayız :)
KGBT ve RKBT olarak bir araya geldik ve Hilekar'a tur yapıyoruz.Unutmadan kitabımızın ön okumasını merak ediyorsanız Bir Otokunun Dünyası'na konuk olun. Aynı zamanda facebokk sayfalarmızdan da kitabımızın çekilişine katılabilirsiniz. Vee gelelim kitabımıza...

Öncelikle bir fantastik sever olarak bu tarz bir kitabın Türk yazar tarafından yazılması çok hoşuma gitti.Daha önce olmuşmu bilmiyorum ama benim okuduğum bütün fantastik kitaplar yabancı yazarlara ait olduğundan bu kitabı onlarla kıyaslamadan okumaya çalıştım.Sizde kesinlikle böyle düşünerek okuyun derim ben...

Fantastik severlerin bayılarak okuyacağı türden bu kitabın anlatımı gerçekten çok akıcı.Sizi gereksiz uzatmalarla sıkmadan doğrudan konu üzerinden ilerleyen hikeyeyi ben çok sevdim.Çekici iblis prensimiz Aidenhell'i bazen çok sevecek bazende ağzının üstüne bir tane çarpasınız gelecek olsa da benim kendisine olan sevdigim ağır bastı fakat aynı duyguları minik avcımız Cassie için beslediğim pek söylenemz.Kendisi bana biraz saf gelsede arada yaptığı şapşallıklarla eğlendiğimi inkar edemem.

Aidan ve Cassie birbirinden çok ama çok farklı.Hatta "Kedi fareden hoşlanır mı?" diye bir cümle vardı kitap da işte bu farklılığı bana göre dört dörtlük anlatan cümle.Ama yinede her şeye rağmen birbirinden pek uzak duramayan çiftimiz akibeti hakkında tabiki size spoi verecek değilim :)

Ama kitap öyle bir bitti ki "Amannn beee, şimdi nolcak burdamı bitirilir" gibi isyan cümlelerine baş vursam da maalesef işte sizi öyle deli gibi merakta bırakarak bitti kitap.Kitabın sonu gerçekten harikaydı merak içinde bırakmayı başaran yazarımızı tebrik ediyorum.

Bu tarz seviyorsanız eğer bu kitap benim tavsiyemdir.Ben çok beğendim özellikle de son zamanlarda takıntı derecesinde dikkat ettiğim sayfa sayısı harikaydı.Beni sıkmayan ideal yazı puntosu ve sayfasıyla muhteşem işlerbaşaran yazarımızı tebrik ediyorum.

Hoşuma gitmeyen tek bir şey vardı söylemeden geçemeyeceğim. Kitap da biraz fazla doğaüstü karakter vardı bence.Ben karakter kalabalığını severim ama hepsinin en az ana karakter kadar dikkat çekici özelliklere sahip olmasından çok hoşlanmıyorum.Bence o konuda biraz kalabalıktı hepsini bir arada okumak istemedim ama tabiki benm hoşlanmadığım gibi sevenlerde vardı büyük ihtimal.

Umarım beğenerek okursunuz.Yazarımızda nice kitaplar için başarılar diliyorum :)
Yazar | R.Gaye Önel 
Adı | Hilekar - Ateşli Kanatlar Serisi 1 
Yayınvevi | Postiga 
Sayfa Sayısı | 350 
Fiyatı | t 20,00
PUANIM






Ateş ve Buz | Çekiliş Sonucu :)

4/22/2015, BY Unknown - Hiç yorum yok:


Herkese Merhaba Ateş ve Buz kitabını kazanan takipcim Ceren Tatlıoğlu olmuştur.İnstgramdan DM yolu ile bana 24 saat içinde adresini göndermeni bekliyorum canım.
Tebrikler...

Trendeki Kız || Paula Hawkins | Tanıtım

4/21/2015, BY Unknown - Hiç yorum yok:



Rachel her gün aynı trene binip aynı çifti izliyordu. Çiftin başına gelenleri bütün ülke duyduktan sonra, hayatlarına dâhil olmaya karar verdi.

"Büyüleyici, sürükleyici, üst seviye bir gerilim. Mutlaka okuyun!" 
-S.J. Watson-

"Hem karakter yaratımı hem olay örgüsü muhteşem, harika bir kitap! Yeni neslin Alfred Hitchcock'u." -Terry Hayes-

"Zeki, gerilim dolu ve baştan aşağıya sürükleyici bir roman." 
-Lisa Gardner-

"Aklınızı başınızdan alacak, zekice yazılmış bu psikolojik-gerilim romanı hem muhteşem hem de tren enkazı kadar korkunç!" 
-Publishers Weekly-

"Nefesleri kesen bir ilk roman. En dikkatli okurlar bile, Hawkins olayları teker teker açığa çıkarıp, aşkın ve takıntının şiddetle olan kaçınılmaz bağını ortaya koyarken şaşırmaktan kendilerini alamayacaklar." -Kirkus-

"Trendeki Kız, her şeyi anladığınızı düşündüğünüz an sizi farklı bir sürprizle karşılıyor." 

-Entertainment Weekly-

"Yol kenarındaki giysi yığınını düşündüm ve boğulur gibi hissettim. Hayat bir paragraf değildir ve ölüm de bir parantez."
Trendeki Kız - Paula Hawkins | İthaki Yayınları

Aşka Dair || 1.Bölüm | Wattpad Hikayem

4/21/2015, BY Unknown - Hiç yorum yok:

Herkese Merhaba...

Aşka Dair benim ilk hikayem ve bende blogum da yayımlamaya karar verdim.Wattpad hala devam ediyor okuma için kullanıcı adım Tubacsr :)

1.Bölüm

Acının varlığını bu kadar acı öğrenmek istemedim ki…
~
Ela
   Kapıyı açarak arkama bile bakmadan dışarı çıktım. Kalbim gördüklerimi kabul etmemek için direnirken aklım yanlış anlamış olmayı diledi. Ama ben gördüklerimi ne kadar inkâr etmeye çalışsam da duyduklarım yeterliydi. Aklımdan çıkaramadığım sesler şimdi acı verici bir çınlama gibi orada kafamın içinde yankılanıyordu. Bu o kadar acı veriyordu, o kadar derinde hissediyordum ki etrafımda ki onca sese rağmen o odada duyduklarım dışında başka hiçbir ses yokmuşçasına kulaklarımda sadece onların sesi çınlıyordu.
   Bunun nasıl olduğunu, benim başıma nasıl geldiğini ya da bunu hak edecek ne yapmış olduğumu bilmiyordum. Onları gördüm. Kahretsin ki gördüğüm o görüntünün aklımdan nasıl çıkacağı hakkında hiçbir fikrim yoktu. Şuan hissettiğim şeyler sanki sonsuza kadar orada kalacak ve bana sürekli acı verecekmiş gibi geliyordu. . Bunu bana nasıl yapabilmişti, onu bu kadar mı yanlış tanımıştım ben, gözlerim nasıl bu kadar kör olmuştu da ben kendimi bu duruma düşürmüştüm.

   Kapıdan çıktığım sırada arkamdan duyduğum tek ses onun sesiydi ve sadece “Allah kahretsin, bunu görmemeliydin” diyen adamın isyanıydı. Bunu görmemelimiydim. Lanet adamı yakalamıştım onu kâbuslarımdan çıkmayacak görüntüsü zihnime kazınmıştı ama pislik herifin tek düşündüğü bunu görmüş olmam mı?  Eğer görmeseydim bunu ne kadar devam ettirecekti ki.

Adi herif…

   Arkamdan tekrar seslendiğinde daha fazla hızlandım.” Ela, Ela ne olur bekle”.
Ayaklarıma nasıl söz geçirdim bilmiyorum ama bir şekilde başardım. Tabi ki onu beklemeye niyetim yoktu. Ama sesi artık daha yakından geliyordu. Bir an döndüm ve arkama baktım. Haklıydım Tarık hızla ve telaşla bana yetişmeye çalışıyordu ki bu hızla devam ederse de birazdan yanında olurdu. Benden neden uzak durmuyordu ki sanki bana bunu rahatça yapabilmesine rağmen neden hala peşimdeydi.
“Allah’ım ne olur bana yardım et” diye sessizce dua ettim.
   Şuan dua edip bu işten kurtulmaktan başka yapabileceğim hiçbir şey yoktu. Bu adamla şimdi yüz yüze gelmek istemiyordum. Aslında bir daha onun yakınında bile olmak istemiyordum. Bir an bile düşünmek için kendime fırsat tanımadım.  Adımlarım beni güzel havanın tadını çıkaran insanlarla dolu parkın içine sürükledi. Birkaç kere kalabalığın arasından dönüp arkama baktım ama onu göremedim. Biraz daha rahatladığımı hissettiğim anda kendime derin nefesler almayı hatırlattım. Bunu başardım da ama hemen sonra ihanet tüm ağırlığıyla üzerime çökünce acı artık katlanılabilir olmaktan çok uzaktı.
   Önce kalbimde, sonra bütün bedenimin de her bir zerresiyle hissettim acıyı. İhanetin acısını. Sanki bütün benliğimi istila etmeye çalışan bir virüs gibi yayıldıkça yayıldı ve o ince sızı o kadar kahrediyordu ki nefes alamadım. Dizlerimin artık beni taşımayacak hale geldiğinin farkındaydım ama dayandım. O kadar çok yürüdüm ki ölüm gibi gelen bir zaman sonra ilk bulduğum banka bıraktım kendimi. Dışarıdan bana bakan insanların gördüğü şey hakkın da hiçbir fikrim yoktu ama umurumda da değildi. Gözümden akan yaşları umursamadım.
Kalabalığa aldırmadım. Göğsümü yırtıp çıkmak isteyen acıyı atabilmemin tek yolu şuanda ağlamaktı. Bunu istemedim onun için ağlamak bu duruma düşmek istemedim ama elimden başka hiçbir şey de gelmedi. Gözümden akan her damla yaş için onu suçladım, ama bilmediğim bir nedenden ötürüde ondan daha fazla kendimi suçladım. Hava yavaşça kararırken orada gizlenip sonsuza kadar kalmayı istedim. Umurumda bile değildi. Burada böylece oturup sadece düşünmek istiyordum. Düşündüm de…

   Daha iki saat önce hayatım nasılda yolunda gidiyordu. En azından ben aptal gibi öyle olduğuna inanıyordum. Mutluydum bu adamı seviyordum ve onunda beni sevdiğinden o kadar emindim ki. Ne kadar aptalmışım böyle. Onunla yaşadığım her şey, uğruna inanıp verdiğim her şey sadece yalanmış. Onunla geçirdiğim bütün zamanlar bir aldatmadan ibaretmiş. Bu sabah yatağımda mutlu bir şekilde uyandığımda hayatımda her şeyin ne kadar harika olduğunu düşünen zavallının tekiymişim ben. Üniversite hayatım boyunca stajyer olarak çalıştığım iş yerinde artık kalıcı elemandım. İşimi seviyordum, çevremde beni seven değer verdiğim arkadaşlarım vardı. Çok sevdiğim bir adam vardı üstelik en az benim sevgim kadar onun kalbinde de bu sevginin varlığına inanıyordum. Bu adama güvenmiştim tüm benliğimle inanmıştım. Bir yıldan biraz daha fazla bir zamandır ilişkimiz vardı. Hiç yapmadığı bir şeyi yapıp ona o kadar çok güvenmeyi tercih etmiştim ki belli ki şimdi de bu aptallığının bedelini ödüyordum. Bu kadar tedbirli davranmama, hep bir adım geri durmama arkadaşlarım o kadar çok laf etmişti ki sonunda onları dinleyip kalbimi açmıştım ve bunu yaptığım kişinin bana verdiği karşılığa bakınca kimseyi dinlememem gerektiğini bir kez daha anladım. Hem de acı bir yoldan.

   Ah bu kadar salak olmak zorundamıydım sanki. Gözümden akan yaşlara lanet okuyup elimle sertçe sildim. Ağlamak istemiyordum. O hayvan için tek bir damla yaş bile dökmek istemiyordum ama sanki durması imkânsızmış gibi gözlerimden laf dinlemeden dökülüyorlardı işte.
   “Allah’ım lütfen bu acıyı sök al içimden. Onun için ağlamak onun için acı çekmek istemiyorum. Onun için hiçbir şey yapmak istemiyorum. Lütfen”
   Başımı eğip ellerimin arasına alıp sıktım. O görüntüleri kafamdan atmak ister gibi ama tabi ki işe yaramadı. Oradaydı, orada öylece tekrar ve tekrar başa dönen bir film gibi oynuyordu. Bir yerde kesin bir şeyler yapmış olmalıyım ki şuanda bu durumdaydım. Sürekli kendimde bir hata aramaktan vazgeçmem gerektiğini biliyordum ama düşünmeye engel olamıyordum işte. Yanımdan geçip giden insanların bana baktığının farkındaydım ama umurumda bile değildi. Hiç birine aldırmadım. Belli ki bana acıyarak bakıyorlardı ama şuanda bunu düşünmek istemiyordum. Çünkü ben kendime herkesten daha fazla acıyordum zaten.
   Her şeyin farkındaydım. Artık hayatımda hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı. Biliyordum. Şu anda bu çok sevdiğim şehirde bile kalamazdım. Avuç içlerimi sertçe yanaklarıma bastırıp laf dinlemeden akan lanet yaşları sildim. Yerimden kalkıp hızlı adımlarla evime doğru yürüdüm.
 Yürürken aklıma gelen ilk kişiyi, bu hayatımda dostluğuna inandığım tek kardeşim çocukluk arkadaşım Didem’i aradım. İki hafta sonra evlenecekti. Kocası Kemal benimde arkadaşımdı. Her yaz tatil için gittiğimiz Çeşme’de hep bir araya gelir bir an bile ayrılmazdık. Farklı şehirlerde olmamıza rağmen hiç kopmamıştık.  Didem benim hiç olmayan kız kardeşim Kemal ise tam bir korumacı ağabeydi. Didem benden üç yaş Kemal iste dokuz yaş büyüktü. Kemal bize hep kol kanat gererdi.
   İki sene önce sınavlarımdan dolayı geç katıldığım tatilimde öğrenmiştim ikisinin sevgili olmaya karar verdiğini. O kadar şaşırmış ve şok olmuştum ki bir an ne diyeceğimi bilemeden öylece onlara bakmıştım. Ama bir o kadar da sevinmiştim. Arkadaşımın Kemal’e karşı hislerini fark etmiştim tabi ki, ne zaman Kemal’in yanında bir kız görse hep bir huzursuzluk çıkarmaktan vazgeçmiyordu. Surat asıp oturması da pek gizlenecek bir şey değildi zaten. Ama beni asıl şaşırtan Kemal olmuştu. Ondan hiç şüphelenmemiştim işte. Hislerini çok iyi saklamayı becermişti.
   İki yıldır ilişkileri vardı. İlk zamanlar birçok sorun yaşamışlardı çoğu da uzaklıktan dolayıydı. Bu yüzden Kemal artık dayanamayıp ikisinin de Çeşmeye yerleşmesine karar verdiğinde tabi ki onu destekledim. Yoksa Didem neredeyse kafayı yemek üzereydi. Tabi ki bana da yedirtmesi kaçınılmazdı.
Bana göre ikisi tam bir birlerine göreydi. İşin aslı Didem’i Kemal’den başka hiç kimsenin idare edebileceğini düşünmüyordum. Kemal de beni haklı çıkararak bu işi gayet iyi beceriyordu. Didem o kadar deli o kadar, nasıl desem vurdun duymazdı ki Kemal’in çok işi vardı onunla.
   Düğünü düşününce midem bulanmaya başladı, boğaz düğümlenmesi ne demek şuan yaşıyarak tecrübe ediyordum resmen. Tarık’ta benimle birlikte gelecekti. İlk defa ailemin sevdiğim insanların arasına sokacaktım onu. Kendim gibi onu da heyecanlı zannediyordum birde. Bana daha iki gün önce;
    “Ne yapıp edip işlerimi toparlayacağım aşkım, seni o kadar bekâr erkeğin içine seni yalnız göndermem mümkün değil” demişti.
   Ah belki de o sırada benimle telefonda konuşurken bir yandan da o kız beceriyordu ya da elleriyle dokunuyordu. İğrenç bu iğrenç bir şeydi. İşte şimdi kusacaktım.
   Yeniden ağlamak üzereydim üstelik şimdi birde midem de isyan ediyordu. Daha fazla dağılmadan telefonumu cebimden çıkardım. Bir sürü cevapsız arama ve mesaj vardı. Kimden olduğunu bildiğim için hepsini görmezden gelip arkadaşımı aradım. Didem her zaman olduğu gibi telefon elinde bekliyordu herhalde ki hemen cevap verdi.
   “-Efendim canım” dedi her zaman ki neşeli sesiyle. Onun sesini duymak bütün duvarlarımın yıkılmasına sebep olsa da kendimi ona cevap vermek için sesimi bulmaya zorladım. Ama ağzımdan onun isminden fazlası çıkmadı maalesef.
   “-Didem!” diye fısıldayabildim sadece. Beni benden daha iyi tanıyan arkadaşım tabi ki bende bir şeyler olduğunu anlamıştı. Onun telaşlanmasına sebep olduğum için kendime deli kızdım ama şuan bundan fazlası da elimden gelmiyordu.
   “-Ela sen iyimisin canım, sesin neden bu kadar kötü geliyor?” Ona ne cevap vereceğimi bilemedim. Bunu telefonda yapmak istemiyordum. Yapamazdım da. Şuan bu haldeyken, daha her şey bu kadar yeniyken üstelik telefonda konuşabilmemin imkanı yoktu.. Hayır, şuan olmazdı. Kendime hâkim olamayıp ağlamaya başladığımda her şey daha beter bir hal almaya başladı. Didem daha çok telaşlandı tabi ki.
   “-Ela sen ağlıyorsun. Ne oldu bak öldürme beni burada meraktan. İyi misin?” Onu telaşlandırdığım için kendimi tokatlamak istedim ya da yoldan geçen birini çevirip bana bir tane patlatmasını istemeyi istedim. Yinede onu teselli edecek tek bir kelime bile çıkmadı ağzımdan. Sadece bir an önce konuşup kurtulmaktan başka istediğim bir şey yoktu şuan.
   “-Ben hiç iyi değilim Didem. İnan bana senin en mutlu olduğun zamanları berbat ettiğim için kendimden nefret edeceğim biliyorum ama şuan bunu düşünemiyorum bile. Bu lanet şehirden hemen çıkmam lazım. Haftaya gelecektim biliyorum fakat daha fazla kalamam hemen bu gece gelmem sorun olur mu?”
   “-Tabi ki sorun olmaz canım. Bunu sorman bile hata, erken gelmen beni çok mutlu eder inan bana hem sen gelmezsen şuan ben senin yanına gelirim.” Didem telefonda biraz sessizleşti. Onu merak ettiğini belli eden bir iç çekiş duydum.
   “-Ne oldu sana canım. Hem sen neredesin Tarık nerede neden yanın da değil sen bu haldeyken.” Ah bir bilsen Didem… Onun ismini duymak bile işkence gibi geldi bana.
   “-Didem ne olur bana onun adını anma, hiçbir şey sorma çünkü sana şuan da bir şey söyleyecek gücüm yok. Oraya geldiğim zaman uzun, uzun konuşsak. Lütfen.”
   Dudaklarımı sımsıkı kapatmama rağmen ağzımdan kaçan hıçkırığa engel olamadım. Gözlerimde durmak bilmeyen laf dinlemez yaşlar sanki artık benim bir parçam gibi sürekli akmaya devam ediyordu. Didem benim ne kadar kötü olduğumu tahmin etmiş olmalı ki hiç yapmadığı bir şeyi yapıp daha fazla üzerime gelmedi.
   “-Tamam, canım bu gece gel. Seni bekliyorum” derken sesi sıcacıktı ve telaşlı. Ona bir şeyler söylemek istesem de ne yazık ki beceremedim. Sadece “tamam” deyip ona uçak saatimi haber vereceğimi söyledikten sonra kapattım.
   Kısa süre sonra evimin önündeydim. Apartmandan içeriye girip kapımın önünde bir süre durup bekledim. Sessizce içeriden bir ses gelip gelmediğini kontrol ettim. Neden sanki yedek anahtar vermiştim ki bu adama, bir aptallık daha. Zihnim bana acaba bu eve de bir kadın getirmiş olabilirimi diye oyun oynarken aklımı kaçırmak üzereydim. Bu kadar adi olmaması ihtimaliyle kendimi avutup, ses gelmediğinden emin olup içeri girdim.
   İçeri girer girmez bilgisayarımı açıp özürlerimle birlikte istifamı gönderdim. O pislik yüzünden sevdiğim bir şeyden daha vazgeçmek zorundaydım işte. İş arkadaşlarımı da patronumu da o kadar çok seviyordum ki ama onun bildiği ve ona bu kadar yakın bir yerde asla çalışamazdım. Şuan her hangi bir yerde de çalışabileceğimi düşünmüyordum da zaten…
   Aceleyle küçük bir çanta hazırladım kendime. Elime ne gelirse çantaya tepip hemen evden çıkmak için acele ettim. Kapımı kilitleyip çıktım. Ben evde yokken merak etmesin diye karşımda oturan Selin ablaya bir süre olmayacağımı anlatıp daha fazla soru sormasına izin vermeden aceleyle çıktım.
   Etrafıma taksi bulmak için bakınırken onun arabasını gördüm. Kahretsin hangi yüzle buraya geliyordu ki bu adam. Hayır, lütfen Allah’ım şuan olmaz. Bunu şimdi yapamam. Düz kaldırımda ondan uzaklaşmak için hızla aksi yöne yürüdüm ama o çoktan arabasından inip hızla bana doğru gelmeye başladı. Bir an var gücümle koşup kaçmamı söyleyen dürtüye uymak geçse de aklımdan mantıklı yanım bana hemen yetişeceğini söylemekte geç kalmadı. Neden en çok ihtiyaç duyduğum zamanda bu taksiler ortada olmaz ki.
   Ondan kaçışım olmadığını fark ettiğimde bu durumu kabullenip bana doğru gelen adama döndüm. Gözleri bir an elimde ki çantaya kayınca duraksar gibi oldu ama hemen kendini toparlayıp hızla yanıma ulaştı.
    Ne yani burada kalıp öylece onun için yas tutmamı mı bekliyordu. Gerçi pek de farklı bir şey yaptığım söylenemezdi. Sadece burada beklemektense kaçarak yas tutmayı tercih etmiştim işte. Elime uzanıp tutmaya çalıştığını fark edince;
   “Sakın bana dokunmaya cüret etme” diye bağırdım. Nasıl bir utanmazlıktı bu böyle. Ellerini teslim olur gibi iki yana kaldırıp benden bir adım uzaklaştı.
   “Tamam, canım sakin ol dokunmuyorum”. O anda aklımdan geçen tek şey suratının ortasına bir tane indirmekti. Utanmadan birde hiçbir şey olmamış gibi konuşuyordu. Dönüp gitmem için hareketlendiğimi fark edip hemen konuşmaya başladı.
   “Senden sadece birkaç dakika istiyorum Ela. Beni sadece bu kadar kısa süre dinlersen eğer sana açıklayabilirim.”
   Konuşmasını inanamıyormuşçasına dinledim. Bu adamın gerçekten bana açıklayabileceği bir leyler mi vardı. Bunu düşünecek kadar aptalmıydı Tarık. Ona cevap vermeye bile tenezzül etmedim. Ama tabi ki bu onu durdurmadı.
   “Ela lütfen, beni bir kere dinlemek zorundasın. Seni sevdiğimi biliyorsun.” İşte bu bardağı taşıran son damlaydı. Bu adi herif o kadar şeye rağmen birde beni sevdiğini mi söylüyordu gerçekten. Sinirlerime hâkim olmaya çalıştım. Hala bunu neden yaptığımı bilmiyordum ama biraz daha sakin olmayı becerdim.
   “-Seni dinlemek zorunda değilim. Hatta senin o iğrenç sesini duymak şu yalancı suratını görmek zorunda da değilim. Kendine ya da en azından bana birazcık saygın varsa defol git ve beni rahat bırak. Sana bakamıyorum bile.” Sanki söylediklerim onu yaralamış gibi suratını buruşturunca daha fazla dayanamadım.
   “Hadi ama sakın söylediklerime alındığını düşünmeme sebep olma. Bu kadar da yüzsüz değilsindir umarım. Beni nasıl aldattığını nasıl ihanet ettiğini gördüm inan bana bunları tekrar senden dinlemeye niyetim yok benim.”
   “-Tamam, hepsini hak ettim. Sadece senden beni bir kere dinlemeni istiyorum.”
   “Hayır, seni dinlemek istemiyorum ve inan bana çok daha fazlasını hak ediyorsun sen.”
Etrafımda hala bir taksi olmaması daha fazla sinirlenmeme sebep oluyordu.
   “Evet biliyorum. Yaptığımın hiçbir açıklaması olamaz farkındayım. Hadi lütfen gel de sakince konuşalım.”
   “Şuan sakin olmaktan o kadar uzağım ki şansını zorlama.” Sokağın başında gördüğüm taksiyle bir rahatlama doldu içime, hemen elimi kaldırıp durmasını işaret ettim. Taksi önümde durunca kapıyı açıp çantamı içeri atıp sinirle ona döndüm.
   “-Bir daha seni görmek istemiyorum. Değil görmek sesini bile duymak senden haber falan almak istemiyorum. Aramızda ki var olduğunu sandığım gerçek bile olmayan şey her ne ise bitti. Sakın karşıma çıkayım deme çünkü bir daha asla bu kadar sakin olmam.”
   Onu orada öylece afallamış halde bırakıp gitmenin bu kadar hissettireceğini düşünmemiştim ama gerçekten de rahatlamıştım. Dönüp arkama baktım Tarık hala olduğu yerde dikiliyordu. Bir süre sonra etrafındaki boşluğa tekme savurdu ve ağzından küfür olduğunu tahmin ettiğim bir şeyler bağırdığını duydum. Sonrada arabasına binip hızla yanımdan geçerek uzaklaştı. Adamın hem oradan hem de hayatından hızla çıkıp gidişini sessizce izledim.
   Taksi şoförüne havaalanına gitmesini söyleyip sessizce yolu izledim. Nasıl geldiğimi bile anlamadan alandaydım ve taksiciye parasını ödeyip hızla arabadan indim. Bir saat sonraya bilet olduğunu öğrendiğimde nasıl rahatladım anlatamam hemen Didem’e de haber verdim ve beklemeye başladım.
   Boş bir koltukta elimde küçük bir çantayla otururken düşünmemeye çalıştım ama tabi ki bu mümkün olmadı. Her şey bir, bir doldu aklıma. Kalbime o kadar ağır geldi ki yaşananlar bu işin içinden nasıl çıkacağımı bilemiyordum. Bundan sağ çıkabileceğimden bile emin değildim ki zaten.
   Ama kendime bir söz verdim. Şu anda bu sessiz sakin alanda tek başıma elimde küçük bir çantayla otururken, uzaklaştığım bu şehirde bir karar aldım. Bir daha hiçbir adama kalbimi açmayacaktım. Bundan sonra birine bağlanmak ona körü körüne inanmak yoktu.
   Benim uçağımın kalkacağını söyleyen anonsun sesini duyunca düşüncelerimden sıyrılıp yerimden fırladım. Nasıl bu kadar daldığımı anlamamıştım. Birden yerimden fırlayınca ayağımın bir şeye takıldığını hissettim. Ah hayır bunu fark etmek için çok geç kalmıştım. Dengem bozuldu bir ayağım yerdeki o lanet şey her ne ise ona takılırken diğer ayağım da kaygan zeminde yana kıvrıldı. Yaşadıklarımın üzerine kesin bir tarafımı da kıracaktım şimdi. Lanet olsun. Gözlerimi kapattım ve kendimi en az acı verecek şekilde düşmeye ayarladım. O nasıl olacak artık.
   Ama düşmedim, biri beni tuttu. Ben yere kapaklanmayı beklerken sert bir çift kol beni belimden sardı. O kadar ani ve sertçe yakaladı ki resmen canım yandı.” Ah” diye inledim acıyla. Ama muhtemelen yere düşseydim canımın daha fazla yanacağını bildiğim için bu kadar acıyla başa çıkmaya karar verdim.
   Sonra gözlerimi açtım ve beni tutan, vay canına bu şey her ne ise kesinlikle insan değildi. İri kolların sahibi bir adamdı ama ona isim vermek haksızlık olurdu her halde. Başımı kaldırdım, kaldırdım ve kaldırdım. Bu adamın boyu kaç metreydi ki böyle. Kirli sakallı yüzüne ulaşınca derin bir nefes aldım ve gözlerine baktım. Ben daha az önce yeni kararlar alan o kız değildim sanki ve saatler önce sevdiği adam tarafından aldatılan kız da değildim. Şuan sadece Ela’ydım ve resmen nutkum tutulmuştu.
   Lanet olsun, bunu yaptığım için kendimden nefret ettim. Adamın gözleri şey gibiydi. Imm şey ona isim bulmak çok zordu ama en iyi tabirle okyanus gibiydi. Yeşil derin ve uçsuz bucaksız bir okyanus. Ama o yemyeşil gözler bana kaşlarını çatmış bakıyordu. Hem bu kadar güzel gözlere sahip bir adam hem de bana bu kadar kızgın bakan bir adam görmemiştim daha önce.
   Sanki daha fazlası mümkünmüş gibi adam daha da çattı o kaşlarını ve sonra konuştu.
   “İyimisiniz?” diye soran sesi hem sert hem sinirliydi ama nedense benim kulağıma dünyada ki en güzel ses gibi gelmişti.
   “Teşekkür ederim iyiyim” demeyi becerebildiğime şükrettim. Ama adamın bir sonraki sözleri resmen beni şok etti.
   “İyi bundan sonra dikkatli olursunuz. Tanımadığınız adamların kucağına düşmek pek de güzel bir hareket değil.” diye beni tersledi. Dengede durduğumdan emin olmak için biraz bekledikten sonra elini belimden çekip bana bir cevap fırsatı bile tanımadan öylece bırakıp gitti.
   Nasıl bir ukalalıktı bu böyle. Kendini beğenmiş züppe. Allah’ım ne berbat bir gün geçiriyordum. Adamın sinirlerimi bozmasına fırsat vermektense onu düşünmemeyi tercih edip uçağıma doğru ilerledim. Ama mümkün değildi. Ona cevap veremediğim için resmen içim içimi yemişti.
Yerime oturur oturmaz sakinliğin tadına varmaya çalıştım ama aklıma anında Tarık geldi. Zihnimden onu atmak için çabaladım. O pisliği düşünmekte yok diye uyardım kendimi. Aklıma dolan yeşil gözlere de lanet etim. Bu adam da nerden çıkmıştı şimdi. Aklımdan çıkmasını istercesine başımı sağa sola salladım, o ukala züppeyi de düşünmek yoktu.
   Biraz zaman dedim kendime. Zaman her şeyin ilacı olacak…




KGBT 5.Tur || Hiç Hesapta Yoktun Sen - Nazmiye Sümer | Yorum

4/20/2015, BY Unknown - Hiç yorum yok:


Kendime yediremiyordum. Benimle evlenmek istediğini annesinin aracılığıyla ileten bu adam; kendini şimdi bana farklı bir kişi olarak tanıtıyordu.İntikam almam artık kaçınılmazdı.

"Evli misin?" diye sorduğumda şaşırdı. "Hayır," dedi. 

Soğukkanlılığımı korumaya çalışarak devam ettim.
"Peki, nişanlı olabilir misin ya da bir kız arkadaşın var mı?" 

derken göz ucuyla ellerine baktım. Bunu bilinçli yapıyordum.Sorduğum sorular onu şüphelendirmiş olmalıydı ki, bana tereddütle bakarken yine, "Hayır," dedi.
"Güzel!" dedim neşeyle. "Beni kaçırsana!"  

Karadenizin hırçın dalgaları arasında hayat bulan, büyüleyici bir aşk hikayesi
(Tanıtım Bülteninden)

                       ~
Herkese merhaba KGBT olarak 5.Turumuzla karşınızdayım.Hiç Hesapta Yoktun Sen turumuzun ikinci gününde kitabımıza ilk yorum benden gelecek ve unutmadan çekilişle verdiğimiz 3 kitapdan birine sahip olmak istiyprsanız  Kitap Gurmeleri ile Blog Tur Facebook sayfamızı ziyaret edin.

Karadenizli bir kızımızla İstanbulun göbeğinde büyümüş ama kökeni Karadenize ait adamımızın aşkına konuk olduk bu kitapda.Ahmet Nadir Şahsenemi yıllar önce gördüğü bir resimle sevmeye başlayan annesinin tüm evlendirme çabalarını geri püskürten ama içinde büyüttüğü aşkınıda kimseye dile getirmeyen ama bir gün annesinin ona yine bir gelin adayı bulmasıyla tam tekrar olmayacağını söyleyecekken kim olduğunu öğrendiğinde ayağına kadar gelen fırsatı değerlendirir ve Şahseneme annesini görücü yollar.
Şahsenem çok büyük konuşur 'Asla bir karadenizliyle evlenmem' diyen kızımıZın bu lafını çok güZel yutuşunu okuycaksınız.
Nadir ve Şahsenem aynı zamanda uzaktan akrabadır.Şahsanem halasını kırmamak için Nadirle görüşmeye evet der ama tabi kafasında bu iş kesin ve net olmayacaktır.
Bir tanıdıklarının düğününde ilk defa karşı karşıya gelirler ama Nadir kendini Ahmet olarak tanıştırmıştır ve Şahsenem kim olduğunu bilmediği Ahmetten hoşlanır ama daha sonra o kişinin Ahmet Nadir olduğunu ve ona oyun oynadığını anlayınca kendiside ona ders vermek için kolları sıvar.
İşler bir şekilde açığa çıkıyor ve Nadir ve Şahsenem hızla evlilik yolunda ilerliyor ama tabiki engeller çıkmadan olmaz.
Kitapda bir yenge var düşman başına diyorum Nadirin kardeşiyle evli üstelik hamiledir ama gelin görün ki Nadire takıntılı şekilde aşıktır.Zaten sırf bu yüzden ona yakın olmak için kardeşyle evlenmiş manyak kadın.
Hikayemiz düğün gününe kadar yengeyle ve birde çenebaz bir halayla (Şahsenemin halası) uğraşmakla geçiyor.Tam nikah günü  bomba patlıyor ve meşhur yenge yapacağını yapıyor.Bizim cin göz kızımız nasıl böyle bir tuzağa düşüyor anlamıyorum ama çok kıZdım söyleyeyim.
Her lafa bir cevabı olan, hep Nadire inanan herkese bir şekilde ağzının payını veren kızımız hiç olmadık zamanda olmadık insanlara inanıp Nadirden kendini uzaklaştırıyor.Ve işler bu andan sonra aynı evde artk birbirlerinden uzak duran çiftimizin kavuşma anına kadar geçen zamanda yaşadıkları olayları okuyoruz.Ve tabi aynı evin içinde Nadirin anne ve babası kardeşi ve karısı (takıntılı yenge) hep birlikte kalıyor olmalarıda ayrı dert.Her şeye rağmen nasıl o evde kalmayı kabul ettiler aklım hiç almadı valla.
Kişisel fikrime gelince kitapda Nadir ve Şahsenem aşkını ne kadar sevmiş olsamda kitapda bu kadar çok karakter olmasını sevemedim daha doğrusu kimin kim olduğu sürekli kafamda karışmadı değil.Kitap akıcı bir dile sahip sakin bir hikaye, ayrıca yazım hatası olmamasıda güzeldi.Bir puancık kırdım oda karakter kalabalığından ☺️
Yalın, size huzur veren aynı zaman da da sizi üZmeyen bir aşk hikayesi ve eğlenceli ama aynı zamanda duygusal bir şeyler okumayı tercih ederseniz eğer bu kitap size göre.

Adı:Hiç Hesapta Yoktun Sen
Yazar:Nazmiye Sümer
Yayınevi:Mendirek Yayıncılık
Sayfa Sayısı:568
Fiyatı:t25,00
Goodreasd:3.00

•Not|Evimde olmadığımdan telefonumda girdim yorumumu lütfen yazım hatası varsa affedin.Öpüldünüz 💋


 Puanım:

Çekilişim Var! :)

4/15/2015, BY Unknown - 46 yorum:

Herkese Merhaba ben geldim ve elimdeki en son okuduğum ve yorum yapmayı heyecanla beklediğim bir kitaba da yarışma yapmaya karar verdim.
1 Kişiye Aslı Karabulut - Ateş ve Buz hediye :)

Katılım Şartları:
1- Bloguma üye olmalısınız. -Sağ üst kısımda ki izleyiciler kısmından olabilirsiniz.-
2- Yarışma sayfasını, yani bu sayfayı Facebook'ta paylaşmalısınız.
3- Son olarak yorum kısmına hangi isim ile üye olduğunuzu ve paylaşım linkinizi yazmalısınız
Zorunlu şartlar bunlar.
Eğer ekstra hak kazanmak isterseniz de, instagram hesabımı takip etmelisiniz. Bu sayede isminiz iki kez yazılmış olur :) Ve eğer takip ederseniz yorum kısmına hangi isim ile takip ettiğinizi yazmayı unutmayın.
Instagram hesabım için buraya tıklayabilirsiniz.

Not: Paylaşımı HERKESE AÇIK olarak paylaşın ki görebileyim :)  

Herkese bol şans :) Şartları tamamladığınızdan emin olun :)

KGBT 4.Tur || Sevginin Büyüsü - Beth Hoffman | Röportaj

4/12/2015, BY Unknown - 4 yorum:

Herkese Merhaba,Sevginin Büyüsü turumuzun ikinci gününde bendeniz yazarımızla harika bir röportaj yaptım.Fazla uzatmadan sizi yazarımızla baş başa bırakıyorum ve unutmadan KGBT sayfamızda çekilişimiz devam ediyor.
Keyifli Okumalar ...


-Merhaba öncelikle bize böyle bir fırsat verdiğiniz için çok teşekkür ederiz. Harika bir tur olacak ve en az onun kadar harika bir röportaj diliyoruz.

Merhaba Tuba senin kibar desteğin için teşekkürler. Aşağıdaki Word belgesi bizim röportajımızı içeriyor. Her şey senin için en iyi olsun. – Beth

1.İlk soru biraz klasik olacak ama onunla başlayalım. Bize biraz kendinizden bahseder misiniz?

   -Beni bloğuna davet ettiğin için teşekkürler Tuba, bir çiftlikte büyüdüm orası çok çalışmanın değerini öğrendiğim, doğayı hayvanları ve bahçe işlerini sevdiğim bir yerdi. O zamandan beri on iki yaşıma kadar aptalca şiirler ve hikâyeler yazmama rağmen bu tamamen kendi eğlencem içindi. Sanat ve dizayn okumaya başladım iç dizayn stüdyosu ortağı oldum. Kan zehirlenmesinden neredeyse ölüyordum. Önceliklerim yer değiştirdi ve uzun zaman hayalim olan roman yazma daha güçlü bir şekilde su yüzüne çıktı. İyileşmemi takip eden birkaç yıl geçmişe ve önüme baktım gerçekten ne yazacağımdan endişe duyuyordum sonra bir gün satırlar yıldız gibi dizildi ya simdi yazacaktım ya da asla olmayacaktı. Cesaretimi topladım dizayn işiyle ilgili olan hissemi sattım ve yazmaya başladım. Bu hayatım boyunca yaptığım en cesurca ve en akıllıca şeydi.

2.Sizi kitap yazmaya iten şey yada şeyler neler oldu?

  -Karakter oluşturmayı ve yazmanın tüm aşamalarını seviyorum. Eğlenceli sinir bozucu ve ayni zamanda ödüllendirici, Ben içe dönük bi insanim çoğu içe dönük insan gibi gozlemciyim. Bir şey yada biri beni etkilediği zaman aklımda hikaye oluşmaya baslar. Bir manavda olduğum zaman bile insanların reyonda yürümeleri hakkında hikâye oluştururum.

3.Kitabınızın başka dillerde çevrilip farklı ülkelerdeki okuyucular tarafından da okunması sizin için ne hissettiriyor?

  -Romanlarımın asla böyle bir yol alacağını tahayyül edemezdim. Bunların gerçek gözükmediği zamanlar oldu. Bir suru ülkeden yayınevleri çeviri haklarını satın aldığında şaşırdım. Büyük onur duydum ve duymaya devam ediyorum.

4.Kitabınızı yazarken bu kadar ilgi göreceğini farklı dillere çevrileceğini düşünüyor muydunuz?

  -İlk kitabim içinde ikinci kitabim içinde hiç bir zaman çok satılacağını düşünmemiştim. Kitabin binlerce markette satıldığını düşündüğümde kitabimin insanlar tarafından bu kadar seçilmiş olması mükemmel. CeeCee’ nin hikâyesi 2010 da Amerika’da ün kazandı ve simdi beş yıl sonra hikâye hala tüm dünyayı dolaşıyor.

5.Karakterlerinizi yazarken – seçerken- dikkat ettiğiniz şeyler var mı?

  -Karakterlerimi seçerken hikâyeye uygun olmasına dikkat ederim. Daha sonra onlara dışarıdan bakıp bana nasıl geldiğine bakarım çoğu zaman onlar hayalimde kendi orijinallik ve kişilikleriyle canlanırlar. Kafamda ilk defa seslerini duymak çok hoşuma gider bu kapının arkasındaki birinin çıkıp “merhaba ben senin hikâyende olacağım” demesi gibi bir şey.

6.Kitabı önceden tasarlayıp ona göremi yazıyorsunuz yoksa sadece hikâyenin giriş kısmını mı tasarlıyorsunuz ve yazım aşamasında mı şekil alıyor?

  -Her zaman hikayenin oluşumuna göre kafamda bir anahtar vardır fakat esnek ve spontane yazmaktan hoşlanırım süreç her yazar için farklıdır. Bazı yazarlar çerçeveye bağlı kalmaya ihtiyaç duyarken bu benim kişiliğimi ve yaratıcı tarafımı sınırlar.

7.İlk kitabınızı bitirdiğinizde neler hissettiniz?

  -Hem mutlu hem üzgün hissediyorum. Roman yazmak yıllarımı alıyor ve kitabı bitirdiğimde o günün çok önemli olduğunu düşünüyorum, aynı zamanda bir tür son olduğu için de üzücü, karakterlerin benim için gerçekçi olması için çok fazla zaman harcıyorum ve hikâyeyi yazmayı bitirdiğimde bana güle, güle değerli dostum diyormuş gibi hissediyorum.

8.Hikâyelerinizdeki karakterleri gerçek hayattan mı esinlenerek yazıyorsunuz yolsa tamamen kurgumu?

  -Karakterlerimin hepsi kurgu ama çoğu gerçek hayatta tanıdığım veya bildiğim insanlarla benzer kişisel özelliklere ve davranışlara sahip. Babam harika bir masal anlatıcı idi ve romanımdaki bazı karakterler çocukluğumda babamın tanımladığı kişilerin yansıması.

9.Okumaktan da en az yazmak kadar zevk aldığınız söylenebilir mi? Çoğunlukla hangi tarz kitapları okumaktan hoşlanıyorsunuz?

  -Evet, okumak hayatımın çok büyük ve önemli bi parçası. Biriktirdiğim kitapları okumaya yetecek uzunlukta yaşamayacağım ama hala almaya devam ediyorum. Mücadeleci ve iniş çıkışları olan gerçek hayattaki insanların temsilcisi olan ilginç ve eksantrik karakterli ve güzel karalanmış bir roman için oldukça yorgunum.

10.Sizin için yeri başka olan unutamadığınız bir kitap var mı?

  -Benim favori kitaplarım William Kent Krueger'in ORDINARY GRACE , Bailey White'nin MAMA MAKES UP HER MIND ve Pat Conroy'un THE PRINCE OF TIDES. Bu kitapların her birinin farklı bir nedeni var. Ve hepsinin mükemmel dili ve harika karakterleri var.

11.Son olarak da buradan bizim aracılığımızla Türk okuyucularınıza söylemek istediğiniz bir şey var mı?

  -Onlara teşekkür etmek ve ne kadar minnettar olduğumu göstermek istiyorum. Türk okuyucular inanılmaz kibar ve yardımcı. Çalışmamın Türkiye’deki kitapseverler tarafından kucaklanması inanılmaz bir duygu. Sıklıkla Facebook ve Twitter mesajları alıyorum ve her zaman harika bir sürpriz oluyor.